fiko

Haftanın Konusu

Yeni konumuz "Hayır, hayır, hayır... Kime söylüyorum ki şarkıyı?'. Bu kez her şey çok basit: ya evet diyeceksiniz, ya hayır...

18 Nisan 2015 Cumartesi

Kenardan Geçeyim Yol Sizin Olsun!


Coğrafya deyince aklınıza gelen ilk şey ne? Benim aklıma ders geliyor. Ortaokul ve lise zamanlarındaki coğrafya dersi. Tarih deyince ders. Matematik deyince ders. Fizik deyince ders. Bize ders diye öğretildi. Bu kavramların bu şekilde aklıma geliyor olması bile, bu derslerin hakkıyla verilmediğini gösteriyor açıkçası. Dersleri veren öğretmenleri ya da hocaları suçlamıyorum asla. Onlara da öyle öğretilmedi çünkü. Sistem bu.

Bu sistemde hukuk sadece bir fakülte. Tıp da öyle aynen. Halbuki bilim bunların tamamı. Ama öyle kodlanmadık maalesef. Hukukçu olmak bir meslek. Hekim olmak keza. Meslek ne peki? Para kazanmak için gerekli olan bir yol sadece. Sen para kazan ki, sonra bu parayı harca. Sonra ben kazanayım. Sistem bu.

Eğitim sistemi, ülkedeki en önemli problem bana göre. Bahsettiğim şey, insanların 3 saatlik sınav ile hayatlarının şekillenmesi falan değil kesinlikle. Bu ne ki? Bu değil problem. Sınava giren herkes soruların tamamını doğru yapsa bile en büyük problem eğitim sistemi. Tarih sorularının tamamını yapınca tarihini biliyor musun ki? Bulunduğu coğrafyayı biliyor mu ÖSS birincileri? Bu konular üzerine düşünüyor mu? Hayır. Ben de düşünmüyorum, bakmayın böyle üst perdeden konuştuğuma. Düşünme diyor sistem. Soruyu çöz, geç diyor. Sorunları çözmeye çalışma, çözemezsin diyor. Çözmek istemeye çalışsan, bu kez de tatava yapma diyor. Felsefe yapma bana diyor. Zaten felsefe yapmayı da öğretmedi ki yapayım. Felsefe bile ders baktığın zaman. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi diye de bir ders vardı yaa bu arada. Şimdi aklıma geldi. Bu derste ahlaka dair ne öğretildi? Bırak ahlakı, dine dair de bir şey öğretilmedi. Öyle bir eleştiri de var ya hani gayrimüslim ya da özgürlükçü seküler kesimde, bu dersler kalksın falan diye. Bence asıl tepkiyi Müslümanların koyması lazım yozlaşmaya neden oluyor diye. Ama onlarda da tefekkür yok ki. İhlas Suresi’ne Sübhaneke diyen insanlar diye basit dincilik yapmayacağım. Ama İhlas’ın ne olduğu konusunda zerre kadar tefekkür etmeyip ulema geçinen insan yığını ile her gün yüz yüzeyiz. İmanın şartlarını sayınca mümin, İslam’ın şartlarını sayınca Müslüman olunmadığı bilmedikleri gibi; salt bu eylemleri yerine getirince de bu sıfatların kazanılmadığından haberleri yok. Günlük yaşamında hak ye, dedikodu yap, vergi kaçır, nefsin zaten seni almış götürmüş; sonra ben bi’ abdest tazeleyeyim, vakit yaklaştı mı gibi ifadelerle pozculuk yap. Cheese de muhterem! Mobeseler, selfieler yokken Kiramen Katibin vardı. Neyse, ders diyordum. Felsefe diyordum. 5-10 soru çıkıyordu altı üstü Felsefe’den. Paragraf sorusu o da. Paragrafa göre çöz diyor. Bildiklerini unut diyor. Benim sana verdiklerime göre çözeceksin diyor. Yanlış verdiysem bile o yanlışlara göre değerlendir diyor. Doğruyu yanlışı ayırt etmenin zamanı değil şimdi diyor. Benim doğrularım var diyor. Sorduğum soruya cevap ver, konuşma diyor. Değerlendireceğin şeyler de benim sunduğum cevaplar arasından olacak diyor. Sen de soruyu çözüyorsun. Doğru çıkarsa seviniyorsun falan. Bildiğini zannediyorsun. Halbuki bildiğini zannettiğin şeylerin ne olduğunu bile bilmeden, kendi amacı hariç hiçbir amaca hizmet etmeyen, hiçbir gerçekçi sorunu çözmeye yaramayan bir soruyu çözüyorsun, o kadar. O zaten onu istiyor. Suni soruları çözmeye çalış. Nasıl olsa çözsen de bir şey olmayacak. Olacak olan şey sadece, sen bu sorularla uğraştıkça, gerçek sorunlardan uzak kalacak olman. Gerçek sorunlar kalsın. Kalsın ki o hüküm sürsün. Sistem bu.

Şimdi biraz da antitez ş’apacağım.

Yukarıda bahsi geçen derslerden birinde, bir şey öğrenmiştim. Kendi kendime öğrendiğimi zannettiğim bir şey işte. Ya da öyle kodlanan bir şey işte, anlayın. Düşünürlerin büyük çoğunluğunun Antik Yunan’dan çıkması ile ilgili olarak, Antik Yunan’da geçim sıkıntısı olmaması nedeniyle insanların bu yola doğru yöneldikleri söylenmişti. Geçim derdi ya da para derdi olmayan insanın düşünmeye yönelmesi, çözüm üretmeye yönelmesi gibi bir sonuç ortaya çıkıyordu yani. Para derdi olan insan düşünmüyor mu? Düşünüyor tabii ama para kazanmayı, geçinmeyi daha çok düşünüyor falan işte. O zaman geçim derdini ortadan kaldırırsak düşünceler, başka bir yola doğru yönlenir denebilir. Aslında var ya, parayı kaldıracaksın, gör neler olur da, paragrafa göre çözeceğiz. Sistem bu.

Yukarıda bahsettiğim şeyleri birbirine bağlıyorum ufaktan. Bir önceki paragrafta belirttiğim şeyler, günümüz jargonunda daha farklı şekillerde ifade ediliyor. Gelişmekte olan ülke diye bir kavram var mesela. Paragrafa göre belki bilemiyorum ama var. Neyi ifade ediyor bu kavram? Gelişmekte olan ülkeler; gelişmiş ülkelere göre daha düşük bir yaşam standardı, tam olarak gelişmemiş bir sanayi alt yapısı ve görece daha düşük insani gelişim endeksinin mevcut olduğu ülkeleri ifade ediyor. Söz konusu endeks ise; Dünya'daki ülkeler için yaşam uzunluğu, okur-yazar oranı, eğitim ve yaşam düzeyi doğrultusunda hazırlanan bir ölçümü ifade ediyor. İnsanların yaşam standartları, çocukların yetiştirilmesi, uzun ve sağlıklı yaşam, okur-yazar oranları, kişi başına düşen milli gelir, alım gücü, üretim gücü ve altyapı imkanları vs. gibi kıstaslara göre bu endeks belirleniyor. Bu açıdan bakıldığında, insanların bazı şeyler üzerine düşünmeleri, tefekkür etmeleri, felsefe yapmaları için; kişisel ve çevresel faktörler anlamında belirli bir seviyeyi aşmış olmaları gerekiyor. Çok basit ifadelerle, temel haklar sağlanmadan mesela, temel özgürlüklerin var olabilmesi mümkün değil. Yaşama hakkı henüz tam sağlanamayan toplumlarda, düşünce özgürlüğünün olmaması gayet doğal mesela. Kendi kendime güldüm bu arada ama hakikaten bayılıyorum şu düz mantık olayına. Aç karna çay içilmez yani. İçsen de bir yere kadar içersin. Esas tadı alamazsın. Alsan da uzun sürmez. Doyman lazım önce. Tamam daha fazla basit ifade kullanmayacağım. Anlatmaya çalıştığım şeyi anladınız.

O kadar ülke dedik, eğitim sistemi dedik; malum seçim de yaklaşıyor, kahve köşelerinde, kantinlerde, whatsapp gruplarında konuşuluyor artık iyiden iyiye. Kim ne kadar oy alır, yiyor ama çalışıyor, HDP barajı geçer mi, hem yiyor hem çalışmıyor, onlar-biz ve bu ayrımların türevleri, uzar gider bu muhabbet… Siyasete de bi’ değdirelim diyorum, ne dersiniz...  

Hazır konu da yolken, siyaset de demişken; konu ile bağlantılı olarak duble yol ile bitireyim. İleride, duble yolların olmadığı ülkelerden filozof çıkmaz diye sonuçlar çıkacak. Hakikaten inanıyorum buna. Bu işler sırayla olur. Gelişmekteyiz. Paragrafa göre yani. Bana kalırsa parayı kaldır, hatta hiç yol da olmasın. Yol problemi de olmaz hem. Kimse yolunu bulma derdine de girmez. ÖSS de olmaz. Gidiş yoluna puan verecek misiniz hocam sorusu bile kalkar ortadan.

Böyle bitirmeyecektim yaa ben yazıyı. Ama bitirdim... Bitirdim... Bitirdim...

Dire Straits’in hemen hemen her gün dinlediğim bir parçası var. Parçanın adı Telegraph Road. Bu parça hayatımı üzerine kurduğum parçalardan biri. Bu arada hakikaten hayatıma yön veren, bende esas teşkil eden birçok şeyi; türkülerden, şiirlerden, şarkılardan, romanlardan, hikayelerden falan aldım. Neyse, bu parça da onlardan biri işte. Diyor ki Mark Knopfler kısaca... Bi’ adam eski bir yoldan geldi. Issızlığın ortasında bir yere yerleşti. Hayatını oraya yerleştirdi. Kimse yoktu. Sonra kiliseler geldi oraya, okullar geldi, kanunkoyucular geldi, kurallar geldi, fabrikalar geldi, savaş geldi, nefret geldi, umarsızlık geldi, ölüm geldi. Ulan kimse yoktu lan diyor. Allah belanızı versin lan diyor. Yolun anasını siktiniz ulan amını yolunu siktiklerim diyor.

Küfür için kusura bakmayın. Ya da bakın fark etmez. Türk Dili ve Edebiyatı dersinde size böyle ünlemler veya böyle deyimler öğretmemiş olabilirler. Bana da öğretmediler. Ama gerçekte var böyle şeyler. Zaten hiçbir zaman gerçeği öğretmediler.

Not:
Şarkıyla ilgili yorumlar, şarkının orijinal ve Türkçe sözleri için: https://eksisozluk.com/telegraph-road--118345
Şarkı için: aşağısı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder