fiko

Haftanın Konusu

Yeni konumuz "Hayır, hayır, hayır... Kime söylüyorum ki şarkıyı?'. Bu kez her şey çok basit: ya evet diyeceksiniz, ya hayır...

23 Temmuz 2016 Cumartesi

Bizi İzlemeye Devam Edin



Sözlük
 “Darbe; değiştirmeye açık, yeri geldiğinde her anlama gelebilen
ve sonunda hep senin yeltendiğin bir harekettir”.
Ertek Lineker

Milliyet'in 1992 yılında biz okurlarına hediyesi Türk Dil Kurumu sözlüğünde “bir ülkede zor kullanarak yönetimi devirme işi” olarak tanımlanan darbe sözcüğü, Gezi olayları sonrası “bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükümeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi” şeklinde tanımlandı. Buna göre, protesto hakkını kullanmak suretiyle hükümeti istifaya çağırırsan ve hükümet istifa ederse darbe yapmış oluyorsun; hükümeti istifaya çağırmana rağmen hükümet istifa etmezse, darbeye teşebbüs etmiş oluyorsun. Darbe esnekleşiyor, ayağa düşüyor, her şey darbe olabiliyor.

Neyse ki darbe teşebbüsünü hissettiğimiz, darbe istemeyen insanların çoğunun sokaklara döküldüğü 15 Temmuz 2016 gecesi bize bazı saçmalıkları unutturdu. “Demek ki Ergenekon ve Balyoz değil, buymuş darbe girişimi” dendi, Çarşı dosyasına bir kez daha gülündü (tabii hala bunlara darbe diyenler de oldu). Ancak günün sonunda hukuki olsun olmasın hep sen oldun darbeci.

Askerlerin köprüde yaptıklarından sonra “Bunları yapan insan olamaz” türünden başlıklar atıldı, ama zaten kötülükleri, en kötü şeyleri hep insanlar yaptı. Sen belki de bu hayatta kötü hiçbir şey yapmadın, ama yine de sen oldun darbeci.

Öyle ki; “gözaltına aldığın şüphelilere işkence etme” dediğinde bir anda terör örgütünü öven kişi oldun, “demokratik tepki için sokağa çık, ama günahsız insanlardan canını isteme” şeklinde makul bir istekte bulunduğunda darbeci oldun.

Öyledir ama. Bazen demokratik tepki için sokağa çıktığında da darbeci olabilirsin. “Neden Başbakanın ofisinin önünde toplanmak istiyorsunuz bakayım?” düşüncesi sahibi kamu kudretinin şefkatli ve yılmaz savunucusu, sokağa çıkmayı dahi bir darbe girişimi olarak gördü. Darbe gibi demokrasi de değişkendir.

Darbecilere ölüm cezası istenir, ölüm cezasının kabul edilemez olduğunu hem yasal, hem felsefik boyutlarıyla anlatmaya çalışırsın, Beccaria dersin, “Krótki Film O Zabijaniu” dersin, geri dönülemezlik dersin, caydırıcılık dersin; yine darbeci olursun. Sen paragraflarca sayfalarca anlatırsın derdini, karşı güruh “ya Allah bismillah Allahu ekber” der, haklı çıkar. “Senin anana bacına darbe yapsalar hoşuna gider mi?” gibi bir fikirden yola çıkıp “idam isteriz” diye haykırırlar. Bunların çoğu “Yeşil Yol” filmini izleyenlerdir bir de.

Sen hakikaten darbeye karşısındır, sana darbeci diyenlerin çoğu darbeye karşı olduğu için değil, kendi iktidarını sonlandıracağını bildiği için darbeye karşıdır, milletin hakimiyeti ile ilgileri ise, sadece kendileri “milletten sayıldığı” için vardır; yine sen darbeci olursun.

Tüm bu saçmalıklar, çoğunlukçuluktandır. Aslında kimse çoğunlukçu değildir, sadece çoğunlukta olduğu zaman çoğunlukçudur. Darbe karşıtlığının da, demokratçılıkların da, idamcılıkların da nedeni budur.

Güç
“Darbe; güçsüzün güçlüye gücü yetmediği için yaptığı
ve sonunda hiçbir şeyi olumlu yönde değiştirmeyen kural dışı sert harekettir”.
Ertek (Düz Ertek)

Düz Ertek’in söylediği aslında biraz da futbola benziyor (zaten hayat feci anlamda futbola benzer). Rakip takımın zayıf (ve belki de biraz puşt) oyuncusu, durduramayacağı adamı önce tahrik eder, hakemin görüş açısı dışında bulunan adama küfreder, baktı ki durdurmak çok zor, tekmelere girişir, sakatlayana kadar devam tabii. Futbolcu sakatlanıp sahaya terk ettiğinde amaca ulaşılır ve faulü yapan kart da alsa, cezalı da olsa çok umurunda olmaz. Burada bir şekilde bir neticeye ulaşabilir oyuncu.

Siyasi darbe biraz farklı, aynı b.kun daha koyu laciverti. Gücü yetmediği için kural dışı sert hareket yapan ordu, iktidarı ele geçirir. Amaç iktidarı ele geçirmek tabii burada; ülkenin çıkarları, artık kullanımı yasaklanması gereken ve iyice ayağa düşen “muasır medeniyetler seviyesi”ne ulaşmak filan değil. Bir çıkarcı gider, diğer çıkarcı gelir. Halk da bezdiği adamlardan kurtulduğuna mı sevinsin, yeni gelen adamlara mı üzülsün bu durumda? Sadece “iki pis güçten hangisi daha iyiydi” soruları sorulur (bu grupların sempatizanları da vardır tabii, saygılar).

Tüm bu saçmalıklar güçtendir, güçlü olma fikrindendir; neticede insandır.

Vatan
“İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğini yediniz.
Dünyada vatandan aziz şey var mı
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Onu didik didik didiklediler,
Saçlarından tutup sürüklediler.
Götürüp kafire : ‘Buyur...’ dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Eli kolu zincirlere vurulmuş,
Vatan çırılçıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
Günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur:
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?” 

Nazım Hikmet Ran



Atatürkçülük denince aklıma gelen sahne budur.

Bu darbeyi yapmaya teşebbüs edenler de Atatürk’ten, “yurtta sulh” mefhumundan yola çıktılar. Darbe ile sulh tesisi, Hitler ile insanlık tesisi gibi bir şey halbuki.

“Bu ahval ve şerait altında, Yüce Atatürk'ün önderliğinde milletimizin olağanüstü fedakarlıklarla kurduğu ve bugünlere getirdiği cumhuriyetimizin koruyucusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri, ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkesinden hareketle” diyerek canlara kıydılar.

Memleketi böyle konuşanlar mahvetti işte. Demokrasisine, darbesine, barışına, Atatürkçülüklerine soktuklarım…

Sorular
Bu bölüm biraz gazete yazısına benzeyecek ama malum süreçle ilgili kim yaptı, kim yaptırdı olaylarına girmeden bazı ciddi sorularım var;

1. Tayyip Erdoğan ve saz arkadaşları insanları neden sokaklara davet etti, darbeyi tek başına önleyemeyeceklerini bildikleri için mi, yoksa halkı meydanlarda sokaklarda mı severler?

2. Halkına ateş açan asker, halkına ateş açan polisten daha mı az şereflidir?

3. Demokrasilerde darbeyi protesto bayrakla, hükümeti protesto biber gazı, TOMA ile mi karşılanır?

4. Teşebbüsün ertesi günü apar topar üç bine yakın hakim ve savcılar açığa alındı. Bu isimler 4-5 saatte mi belirlendi? Belirlenmediyse, yani ellerinde bu şahıslarla ilgili liste varsa neden beklendi? Tespit edilen terörist beklenir mi? Üç bine yakın hakim ve savcının hepsi Fethullahçı teröristse neden bu kadar hakim ve savcı en azından “siyasi anlamda” hiç etkili olamadı?

5. “Hazır darbe yapılıyor, bize karşı olan tüm kamu çalışanlarının, hakim ve savcıların anasını belleyelim” midir bu tasfiyelerin nedeni?

6. Tüm akademisyenlerin yurt dışına çıkışlarını engellemek nedir? “Herkes işinin başında olsun, Fethullahçı terörist misiniz değil misiniz anlayalım, ona göre gidin dışarıya” mıdır olay? Eğer öyleyse, darbeye teşebbüs neden beklendi?

7. Olağanüstü hal kararının Fethullahçı teröristlerle mücadele için alındığı söyleniyor. Zaten o karar alınmadan mücadeleye başlanıp ortalık toz duman edilmemiş miydi? Şimdi olağanüstü hal kararı neden alındı? Her şeyi “hukuka uygun” hale getirmek içinse tüm bu süreç, bugüne kadar hukuka uygunluğa hep dikkat mi ediliyordu da, şimdi mi hassas davranmak istedi bu amcalar? Yoksa bu karar, keyfi davranma isteğinin bir tezahürü mü?

8. Bir kısmı mutlaka “gözünün üstünde kaşın var” gerekçesi ile açığa alınan hakim ve savcıların yanında, zamanında Fethullahçı olduğu veya Fethullah Amca’ya destek verdiği belirlenen “üst düzey” devlet adamlarına, belediye başkanlarına dokunulacak mı? Olayda gözaltına alınıp “neden söylemediniz, neden yapmadınız, neden etmediniz” gerekçesi ile tutuklanan askerler yanında, olayı haber vermeyen MİT görevlileri soruşturulacak mı?

9. Bazı askerlerin gün gün fotoğrafını çekip, yüzlerindeki ve vücutlarındaki yeni morluklara işaret edenler, işkenceleri ortaya çıkarıp bu vesile ile tüm ifadelerin hukuka aykırılığını ortaya koymaya çalışan Fethullahçı terör örgütü üyeleri midir? Değilse, Şanlı Emniyetimiz “Biz İşkence Yapıyoruz” genel ilkesi ile hareket eden ve bundan gurur duyan insanlardan veya işkenceleri bilmeden ifşa eden mallardan mı oluşmaktadır?

10. Son soru; beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Cevaplar sıralı şekilde verilmek zorunda değildir, kırmızı kalem kullanmak yasaktır.

Darbeler keşke Levent Kırca parodilerindekiler gibi olsaydı: “Bizi izlemeye devam edin”.

Not: Bu arada kıymetli arkadaşlar; sekiz ayda bir yazı yazdığımız Aylaktakiler yazıları dışında biliyorsunuz kendi sitelerimiz de var. Yeni sitem dahacoklafimizvar.blogspot.com.tr, müsait zamanınızda beklerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder