Çoğu insanın aksine; kendimi bildim bileli, yalanla başlayan
bir hayatım oldu. Devamı da onların aksine gelişti. Olağan şartlarda, temiz bir
bebek dünyaya gelir ve toprağa girene kadar lekelenir, bir ömür boyu… Yalan da
bu lekelerden sadece bir tanesi; ama ben aklım ermeye başladığında yalan
söyleyen biriydim. Lekeyi çok erken bulaştırmıştım üstüme. Yaşım ve çevrem
gereği etki yaratacak yalanlar söyleyebilecek potansiyelim yoktu. Söylediğim
yalanlar, ya çevrem tarafından zaten saçma bulunup sorgulanmıyordu; ya da
gerçekmişçesine bir etki yaratıyor ve sorgulanamıyordu.
Yemediğim yemekler, aldığım notlar, girmediğim dersler, darlayan
sevgililer, baskılayan akrabalar, içinde bulunmak istemediğim durumlar… Her şey
hakkında yalan atmışımdır. Bunu yapma sebebim de “o anı kurtarmak” olarak
nitelendirilebilir. Evet, “Gerçeklerin, bir gün ortaya çıkması gibi kötü huyu
vardır.” tarzı aforizmalar yapılıyor da; hayatta olan babaannemi neredeyse tüm
öğretmenlerim öldü bilir mesela. Veya ortaya çıkan yalanlarımdan çok, bilinmeyen
yalanlarım vardır, benim bile hatırlamadığım. Ve nedense, ortaya çıksa da
çıkmasa da, insanların sorguladığı tek bir şey var. “Yalanın içeriği.” Somut
örnekte, babaannemin öldüğüne dair yalana getirilen tek eleştiri: “Oha lan,
öyle yalan söylenir mi?” Yalanın sadece yalan olduğunu; beyaz, pembe, küçük,
büyük gibi kriterlerle sınırlanamayacak bir şey olduğunu sorgulamaya da o dönem
başladım.
Bunu sorgularken yalan söylemeye devam ettim, ve hatta hala
yalan söylüyorum. Çıkış yolu bulamadığım zamanlarda yalan söylemeye devam
ediyorum, ki bence çok da başarılıyım bu konuda. Ama keyif aldığım şey bu
değil. Uğradığım bir sıkıntıda veya yaptığım bir hatada; yalan söylemek yerine
verdiğim gerçek cevabın beni düşürdüğü durum, şu yaşamda haz aldığım en güzel
şeylerden biri. O zor durumdan yalanla kurtulmak mümkünken, gerekirse çatışarak
gerçeği söylemek ve derdimi anlatmaya çalışmak; kurabileceğim en başarılı
yalandan çok daha kıymetli geliyor. En ötesi, tatmin oluyorum.
Yalanın kötülüğü ve anlamsızlığına dair vaaz verecek veya
yorum yapacak ne donanımım var ne de karakterim. Çoğu zaman karşı tarafı kandırmaktan keyif
alan da bir insanım, hatta kandırılmaktan da. Şu bulunduğum yaş ve anda, yapmamaya çalışmamın tek
sebebi tatmin. Belki bu tatmini yaşamasam, yalan söylemeye ekseriyetle devam
edecek biriyim.
Bazen duyulan sözler, insanı teşvik ediyor; veya insanın
doğru yaptığını düşündüğü eylemlere dair inancını pekiştiriyor. Benim inancımın
en temel taşlarından biri olan bu söz, devamındaki türkü ve oluşturduğu algı da
kapanış olsun.
“İnsan, yalan söyleyen bir yaratık. Başka da bir nesne tanımıyorum
ben; belki bilen varsa, anlatsın…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder