Tecrübe diye kabul edilen kavramın, hayattaki seçimler ve
seçilmeler bütünü olduğuna inandım hep. Bürokratik veya kurallı işler için
gerekli olan olaylarda tecrübenin önemini kabul etsem de; yaşamın özüne dair
olaylarda tecrübeden faydalanmayı anlamlı bulmadım. Bahsettiğim elbette ki,
içinde bulunulan zor durumun bir benzerini yaşamış birinin, bu durumun geçici
olduğunu belirtmesi gibi bir şey değil. O benzer zor durumun nasıl
atlatılacağına, ne yapılması gerektiğine ilişkin verilen tavsiyelerin doğruluğu
ve geçerliliği konusunda olumsuz önyargıya sahibim. Nasıl ki iki olayın,
birbirinin aynısı olması mümkün değilse; aynı olma ihtimalinde dahi taraflar
farklı olduğu sürece verilecek tavsiyenin geçerliliği de anlamsız olacaktır.
Genel ahlak denilen olgu, insanları, olaylara benzer tepki verme hususunda
eğitmiş (aslında köreltmiş) olsa da; bireylerin farklılığı konunun özünde
farklılık yaratacağı için tecrübeli olduğu iddia edilen kişinin vereceği
tavsiye pek geçerlilik taşımayacaktır.
Günlük veya olağan olaylar dışında, kelime anlamıyla,
seçmenin de seçilmenin de özü ego tatmini. Bir şeyin seçicisi olduğunuzda, onun
geleceğinin şekillenmesinin tamamen dudağınızdan çıkacak lafa bakması, farkında
olmasanız da içinizde müthiş bir özgüven patlamasına sebep oluyor. Yapacağınız
seçim, sizin hayatınızı olumsuz yönde etkilese dahi, seçimi yapmış olmanın
verdiği haz, etraflıca düşünüldüğünde müthiş tatmin edici bir duygu. Seçilmenin
yaşattığı haz ise daha farklı ama; bir o kadar da yoğun. Seçmenin yaşattığı
haz, çoğu zaman farkındalık oluşmadığı için anlaşılamaz olsa da; olumlu bir
sonuç için seçilmiş olmanın yaşattığı haz, her zaman hissedilen yoğun bir gurur
havuzu. Çoğunlukla, seçilmiş olmanın verdiği mutluluk duygusu, her zaman
ulaşılmak istenen olsa da; bir durumun varlığını etkileyecek bir seçim yapma
hissi, benim gözümde çok daha değerli ve çok daha arzu dolu.
Yaptığımız seçimlerin, sonuç odaklı olarak hep bir “keşke”si
veya “iyi ki”si oluyor. Keşke dediğimiz sonuçlarda çoğunlukla kadercilik
anlayışını seçerken; iyi ki dediğimiz sonuçlarda az önce söylediğim ego tatmini
yolunu benimsiyoruz. Yaptığımız seçimin istediğimiz sonucu sağlaması
halinde zafer kazandığımızı düşünsek de,
diğer seçeneği seçmiş olsak, yaşamın ne getireceği konusunda düşünmüyoruz.
Keşkeyle sonuçlanan seçimlerde, diğer seçeneği seçseydik, istediğimiz sonuca
ulaşmış olabileceğimizi düşlerken; iyi ki ile sonuçlanan seçimlerde, arka
planla ilgilenmiyoruz dahi. “Hangi
tuvalet kağıdını alırsam, kalite açısından tatmin olurum?” gibisinden bir seçim
değil bahsettiğim. Yaşamı hatrı sayılır sürece etkileyecek, çoğunlukla duyguya
hitap eden olaylar.
Maddi anlamda sizi mutlu edecek bir iş görüşmesine gidip
seçildiğiniz zaman, belki haklı olarak, zafer duygusu tüm bünyeyi sarıyor.
Devamında da, bu işe girmemiş olma ihtimalinizi düşünerek “Aman, iyi ki oldu.”
diyorsunuz, geleceğin ne getireceğini ve seçilmeme ihtimalinizde hayatınızın
akışının nasıl olacağını tahayyül edemeden. Elbette bunu bilmek mümkün değil ve
belki bu konuda kafa yormak gereksiz olabilir; ancak iyi ki dediğiniz bir
seçimin aksini yapsaydınız, oluşabilecek anlık keşke’nin uzun vadede daha büyük
bir iyi ki’ye vesile olma ihtimali çok da az değil. En azından benim algımda.
Belki çokça polyannacılık, belki gereksiz umut doluluk; ama öyle.
Sonuç olarak, kendi adıma, iyi ki denilen seçimlerin yaratacağı
zaferin, ebedi olma ihtimalini düşleyerek –ki mümkün değil- tatmin olmak
yerine; keşke denilen seçimlerin sonucunda yaratılabilecek iyi ki’lerin peşinden
koşmak çok daha değerli.