fiko

Haftanın Konusu

Yeni konumuz "Hayır, hayır, hayır... Kime söylüyorum ki şarkıyı?'. Bu kez her şey çok basit: ya evet diyeceksiniz, ya hayır...

28 Haziran 2015 Pazar

Arbeit Macht Frei !


“Arbeit macht frei”, yani “çalışmak özgürleştirir”. Bu cümlenin toplama kamplarında kullanıldığını biliyoruz. Meali, “sizi pis yahudiler, çalışın ve özgürleşin”. Aslında burada bir nevi, “çalışmak Allahınıza kavuşturur” hali mevcut diyebiliriz. Sonuç itibariyle ironik veya “haydi or’dan” diyebileceğimiz bir söz tabii ki.

Naziler konumuz değil, toplama kamplarında amaç özgürleştirmek değil belli ki. Ama “arbeit macht frei” tam da konumuzla alakalı. Sistemimizde çalışmak para kazanmak, para kazanmak “özgürleşmek” için. Yani istediğini yapabilesin, istediğin yere gidebilesin, istediğin yerde yiyip içebilesin, istediğin yerde evin olabilsin diye.

Özgürlüğün hafta içi gündüz vakti bira içebilmek olduğunu düşündüğünüzde, iş size bu özgürlüğü sağlamaz. Hasbelkader içebildiğinizde de “The Shawshank Redemption” sakinlerinin çatıda bira içmesi gibi hissedersiniz. Yani sadece hissedersiniz. Tarifsiz bir keyfi olur o ayrı; ama geçicidir, istisnadır. Belki de istisnai olduğu için keyiflidir.

Çalışmazsanız gündüz vakti bira içme özgürlüğünüz vardır, kimse size hesap sormaz; gün gelir bankalar sorar. Hem çalışmayıp, hem parası olanlar en “özgürleridir”. Bunlara çok rastlanılmaz; ama bu özgürlüklerini çoğu kendileri kazanmamıştır, kaybetme riski de çoktur. Ama yine de “gücü özgürlüğündedir” (Hatırlatma: Bu slogan Habertürk’ün. Habertürk’ün gücünü özgürlüğünden aldığı iddiası, Nazi kamplarında “arbeit macht frei” yazması ile eşdeğer).

Nazım Hikmet, “Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın, bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak.” demiş; ama işimizin gücümüzün yaşamak değil; işimizin gücümüzün “iş” olduğu aşikar.
“Büyüyünce ne olacaksın” ile çocukluğumuz, “bey oğlumuz ne iş yapar” ile gençliğimiz geçer; sonra “yaş 70 iş bitmiş” olur. Hem de tam anlamıyla hiç olmayan iş…

OECD verilerine göre haftada en fazla çalışan milletiz, haftada 48,9 saat çalışıyormuşuz. Dostumuz Almanlar 35,5 saat çalışıyormuş mesela. Hollandalılar da 30,5 saat çalışıyormuş. Bu bizi Hollandalılardan veya Almanlardan daha çalışkan bir millet yapmaz herhalde veya onlardan daha üretken olduğumuz söylenemez. Ama “en çalışkan biziz” ve türevi başlıklar atanlar olur. Onlar hep olur zaten…

Haftada 48,9 saat çalışmanın İş Kanunu’na aykırı olduğunu da notlarımızın arasına serpiştirelim. O kadar çalışkanız ki, iş için, çalışmak için kanunlara kitaplara karşı geliyoruz demek ki.

Geyiği bırakalım. İşe güce hem bireysel, hem toplumsal olarak bu kadar kafayı takıp işle güçle bu kadar alakası olmayan bir toplum az bulunur. Ne adam gibi çalışırız, ne de adam gibi çalıştırırız. İşçimizin başına bir şey geldiğinde de, “bakın çok enteresan” ile başlar “fıtrat” ile bitiririz.

İşimiz, işverenimiz ve dolayısıyla işçimiz adamakıllı olmadığı gibi, işçi bayramlarımız da adamakıllı olamıyor haliyle. Zaten layığı ile yaşadığımız ne var ki şurada? Her konuda “güç” önemli olan. Güçlü olan tanrılaştığı ve şiddet kullandığı için işçi bayramlarına “umarız kimseye hiçbir şey olmaz” temennileri ile başlıyor; “hiçbir şey olmadı” veya “şunlar oldu” ile bitiriyoruz günü. Amaçtan saptırmak derler ya, öyle bir şey. Nasıl ki derbiler öncesi, “umarız sadece futbolun konuşulduğu bir 90 dakika olsun” dileklerini sunuyoruz. İşçi bayramlarımız da o şekil…

Peki iş, işçi, işveren? Oooo… “İşe or’dan konuşmaya başlarsak daha çok lafımız var”…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder