Sözlük
“Darbe; değiştirmeye açık, yeri geldiğinde her
anlama gelebilen
ve
sonunda hep senin yeltendiğin bir harekettir”.
Ertek
Lineker
Milliyet'in 1992 yılında
biz okurlarına hediyesi Türk Dil Kurumu sözlüğünde “bir ülkede zor
kullanarak yönetimi devirme işi” olarak tanımlanan darbe sözcüğü, Gezi olayları sonrası “bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak
veya demokratik yollardan yararlanarak hükümeti istifa ettirme veya rejimi
değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi” şeklinde tanımlandı. Buna göre,
protesto hakkını kullanmak suretiyle hükümeti istifaya çağırırsan ve hükümet
istifa ederse darbe yapmış oluyorsun; hükümeti istifaya çağırmana rağmen
hükümet istifa etmezse, darbeye teşebbüs etmiş oluyorsun. Darbe esnekleşiyor, ayağa düşüyor, her şey
darbe olabiliyor.
Neyse ki darbe teşebbüsünü hissettiğimiz, darbe istemeyen
insanların çoğunun sokaklara döküldüğü 15 Temmuz 2016 gecesi bize bazı saçmalıkları
unutturdu. “Demek ki Ergenekon ve Balyoz değil,
buymuş darbe girişimi” dendi, Çarşı dosyasına bir kez daha gülündü (tabii
hala bunlara darbe diyenler de oldu). Ancak günün sonunda hukuki olsun olmasın hep sen oldun darbeci.
Askerlerin köprüde yaptıklarından
sonra “Bunları yapan insan olamaz”
türünden başlıklar atıldı, ama zaten kötülükleri, en kötü şeyleri hep insanlar
yaptı. Sen belki de bu hayatta kötü hiçbir şey yapmadın, ama yine de sen oldun
darbeci.
Öyle ki; “gözaltına aldığın şüphelilere işkence etme” dediğinde bir anda
terör örgütünü öven kişi oldun, “demokratik
tepki için sokağa çık, ama günahsız insanlardan canını isteme” şeklinde
makul bir istekte bulunduğunda darbeci oldun.
Öyledir ama. Bazen demokratik tepki
için sokağa çıktığında da darbeci olabilirsin. “Neden Başbakanın ofisinin önünde toplanmak istiyorsunuz bakayım?” düşüncesi
sahibi kamu kudretinin şefkatli ve yılmaz savunucusu, sokağa çıkmayı dahi bir
darbe girişimi olarak gördü. Darbe gibi demokrasi de değişkendir.
Darbecilere ölüm cezası istenir,
ölüm cezasının kabul edilemez olduğunu hem yasal, hem felsefik boyutlarıyla
anlatmaya çalışırsın, Beccaria dersin, “Krótki Film O Zabijaniu” dersin, geri
dönülemezlik dersin, caydırıcılık dersin; yine darbeci olursun. Sen
paragraflarca sayfalarca anlatırsın derdini, karşı güruh “ya Allah bismillah Allahu ekber” der, haklı çıkar. “Senin anana bacına darbe yapsalar hoşuna
gider mi?” gibi bir fikirden yola çıkıp “idam
isteriz” diye haykırırlar. Bunların çoğu “Yeşil Yol” filmini izleyenlerdir
bir de.
Sen hakikaten darbeye karşısındır,
sana darbeci diyenlerin çoğu darbeye karşı olduğu için değil, kendi iktidarını
sonlandıracağını bildiği için darbeye karşıdır, milletin hakimiyeti ile
ilgileri ise, sadece kendileri “milletten sayıldığı” için vardır; yine sen
darbeci olursun.
Tüm bu saçmalıklar,
çoğunlukçuluktandır. Aslında kimse çoğunlukçu değildir, sadece çoğunlukta
olduğu zaman çoğunlukçudur. Darbe karşıtlığının da, demokratçılıkların da,
idamcılıkların da nedeni budur.
Güç
“Darbe;
güçsüzün güçlüye gücü yetmediği için yaptığı
ve
sonunda hiçbir şeyi olumlu yönde değiştirmeyen kural dışı sert harekettir”.
Ertek
(Düz Ertek)
Düz Ertek’in söylediği aslında
biraz da futbola benziyor (zaten hayat feci anlamda futbola benzer). Rakip
takımın zayıf (ve belki de biraz puşt) oyuncusu, durduramayacağı adamı önce
tahrik eder, hakemin görüş açısı dışında bulunan adama küfreder, baktı ki
durdurmak çok zor, tekmelere girişir, sakatlayana kadar devam tabii. Futbolcu
sakatlanıp sahaya terk ettiğinde amaca ulaşılır ve faulü yapan kart da alsa,
cezalı da olsa çok umurunda olmaz. Burada bir şekilde bir neticeye ulaşabilir
oyuncu.
Siyasi darbe biraz farklı, aynı b.kun
daha koyu laciverti. Gücü yetmediği için kural dışı sert hareket yapan ordu,
iktidarı ele geçirir. Amaç iktidarı ele geçirmek tabii burada; ülkenin
çıkarları, artık kullanımı yasaklanması gereken ve iyice ayağa düşen “muasır
medeniyetler seviyesi”ne ulaşmak filan değil. Bir çıkarcı gider, diğer çıkarcı
gelir. Halk da bezdiği adamlardan kurtulduğuna mı sevinsin, yeni gelen
adamlara mı üzülsün bu durumda? Sadece “iki pis güçten hangisi daha iyiydi”
soruları sorulur (bu grupların sempatizanları da vardır tabii, saygılar).
Tüm bu saçmalıklar güçtendir, güçlü
olma fikrindendir; neticede insandır.
Vatan
“İnsan
olan vatanını satar mı?
Suyun
içip ekmeğini yediniz.
Dünyada
vatandan aziz şey var mı
Beyler
bu vatana nasıl kıydınız?
Onu
didik didik didiklediler,
Saçlarından
tutup sürüklediler.
Götürüp
kafire : ‘Buyur...’ dediler.
Beyler
bu vatana nasıl kıydınız?
Eli
kolu zincirlere vurulmuş,
Vatan
çırılçıplak yere serilmiş.
Oturmuş
göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler
bu vatana nasıl kıydınız?
Günü
gelir çarh düzüne çevrilir,
Günü
gelir hesabınız görülür.
Günü
gelir sualiniz sorulur:
Beyler
bu vatana nasıl kıydınız?”
Nazım Hikmet Ran
Atatürkçülük denince aklıma gelen
sahne budur.
Bu darbeyi yapmaya teşebbüs edenler
de Atatürk’ten, “yurtta sulh” mefhumundan yola çıktılar. Darbe ile sulh tesisi,
Hitler ile insanlık tesisi gibi bir şey halbuki.
“Bu
ahval ve şerait altında, Yüce Atatürk'ün önderliğinde milletimizin olağanüstü
fedakarlıklarla kurduğu ve bugünlere getirdiği cumhuriyetimizin koruyucusu olan
Türk Silahlı Kuvvetleri, ‘yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkesinden hareketle” diyerek canlara kıydılar.
Memleketi böyle konuşanlar mahvetti
işte. Demokrasisine, darbesine, barışına, Atatürkçülüklerine soktuklarım…
Sorular
Bu bölüm biraz gazete yazısına
benzeyecek ama malum süreçle ilgili kim yaptı, kim yaptırdı olaylarına girmeden
bazı ciddi sorularım var;
1.
Tayyip Erdoğan ve
saz arkadaşları insanları neden sokaklara davet etti, darbeyi tek başına
önleyemeyeceklerini bildikleri için mi, yoksa halkı meydanlarda sokaklarda mı
severler?
2. Halkına ateş açan asker, halkına
ateş açan polisten daha mı az şereflidir?
3.
Demokrasilerde
darbeyi protesto bayrakla, hükümeti
protesto biber gazı, TOMA ile mi karşılanır?
4.
Teşebbüsün ertesi
günü apar topar üç bine yakın hakim ve savcılar açığa alındı. Bu isimler 4-5 saatte mi belirlendi? Belirlenmediyse, yani ellerinde bu şahıslarla ilgili
liste varsa neden beklendi? Tespit edilen terörist beklenir mi? Üç bine yakın
hakim ve savcının hepsi Fethullahçı teröristse neden bu kadar hakim ve savcı en
azından “siyasi anlamda” hiç etkili olamadı?
5.
“Hazır
darbe yapılıyor, bize karşı olan tüm kamu çalışanlarının, hakim ve savcıların
anasını belleyelim”
midir bu tasfiyelerin nedeni?
6.
Tüm akademisyenlerin yurt dışına
çıkışlarını engellemek nedir? “Herkes
işinin başında olsun, Fethullahçı terörist misiniz değil misiniz anlayalım, ona
göre gidin dışarıya” mıdır olay? Eğer öyleyse, darbeye teşebbüs neden
beklendi?
7.
Olağanüstü hal kararının Fethullahçı teröristlerle
mücadele için alındığı söyleniyor. Zaten o karar alınmadan mücadeleye başlanıp
ortalık toz duman edilmemiş miydi? Şimdi olağanüstü hal kararı neden alındı?
Her şeyi “hukuka uygun” hale getirmek içinse tüm bu süreç, bugüne kadar hukuka
uygunluğa hep dikkat mi ediliyordu da, şimdi mi hassas davranmak istedi bu
amcalar? Yoksa bu karar, keyfi davranma isteğinin bir tezahürü mü?
8. Bir kısmı mutlaka “gözünün üstünde kaşın var” gerekçesi
ile açığa alınan hakim ve savcıların yanında, zamanında Fethullahçı olduğu veya
Fethullah Amca’ya destek verdiği belirlenen “üst düzey” devlet adamlarına,
belediye başkanlarına dokunulacak mı? Olayda gözaltına alınıp “neden
söylemediniz, neden yapmadınız, neden etmediniz” gerekçesi ile tutuklanan
askerler yanında, olayı haber vermeyen MİT görevlileri soruşturulacak mı?
9.
Bazı askerlerin
gün gün fotoğrafını çekip, yüzlerindeki ve vücutlarındaki yeni morluklara
işaret edenler, işkenceleri ortaya çıkarıp bu vesile ile tüm ifadelerin hukuka
aykırılığını ortaya koymaya çalışan Fethullahçı terör örgütü üyeleri midir?
Değilse, Şanlı Emniyetimiz “Biz İşkence Yapıyoruz” genel ilkesi ile hareket
eden ve bundan gurur duyan insanlardan veya işkenceleri bilmeden ifşa eden
mallardan mı oluşmaktadır?
10.
Son soru; beyler
bu vatana nasıl kıydınız?
Cevaplar sıralı şekilde verilmek
zorunda değildir, kırmızı kalem kullanmak yasaktır.
Darbeler keşke Levent Kırca
parodilerindekiler gibi olsaydı: “Bizi
izlemeye devam edin”.
Not:
Bu arada kıymetli
arkadaşlar; sekiz ayda bir yazı yazdığımız Aylaktakiler yazıları dışında
biliyorsunuz kendi sitelerimiz de var. Yeni sitem dahacoklafimizvar.blogspot.com.tr, müsait zamanınızda beklerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder