Down by Law'a selam olsun |
Uzunca bir düşünce sürecinin sonunda koyulduğum yolda geri
dönüşün olmadığını biliyordum. Kontağı çalıştıracaktım ve her şey yeniden
başlayacaktı. Epeydir bu zamanı bekliyordum. Dikiz aynasına baktığımda
gördüklerimi bir daha asla göremeyecektim. Bu durum beni korkutmuyordu. Beni
daha çok düşündüren şey 100 kilometre sonra ikiye ayrılan yoldu. Birini seçmem
gerekecekti. Ne yapacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu. Sağa gidersem bir
daha hiç duyamayacaktım. Sola gidersem bir daha asla konuşamayacaktım. Verilmesi
gereken zor bir karardı. Kalbimin sesini dinlemeliyim diye düşündüm. Sonra
vazgeçtim. Karar vermek için aklın kullanılması gerekir dedim kendi kendime.
Sonra yine vazgeçtim. Amaçlar ve araçlar birbirine karışmıştı. Hayatımın her
anında böyleydim. Hiçbir şeyi işlevselliği ile kullanamıyordum. Yeni aldığım
kitaplardan sehpa yapardım. En sevdiğim kalemle musluk gideri açtım genelde.
Elime geçen ve daha sonrasında kaybolan çakmaklarımla kişilerin kafasını
yardım. Cebimden ayırmadığım çakımla bira kapağı kaldırırdım arada. Yastık her
zaman bacak aramdaydı benim. Terlikleri sadece sivrisinek öldürmek için
kullandım. Favori sandalyem en ideal kirli sepetimdi. Tişörtümle yerleri sildim
ne zaman pislense. Birkaç yıl önce zorda kalırsam kafama sıkarım diye tüfek aldım,
fakat salonumun duvarına daha çok yakışmıştı doğrusu. Arabamı çoğunlukla bir
garsoniyer olarak görüyordum. Rastladığım güzel kızlara hep gözlerimle
konuştum, çünkü dilim sadece alışkın olduğu tatlar için uykusundan kalktı
ağzımda. Söylenenleri götümle anlamak gibi bir huyum vardı. Ellerimi dokunmak,
hissetmek için değil, kırıp dökmek için kullanmayı tercih ederdim. Ayaklarım
gol atmaktan başka hiçbir işe yaramadılar. Uzun kollarım vardı ama hiç
sarılmayı denemedim, sırtımın kaşınan yerleri için daha uygunlardı sanki.
Merdivenlerden
aşağı indim ve arabaya atladım. Günler öncesinden yolculuk için uygun bir şarkı
listesi yapmıştım. Çok geçmeden teybi çalıştırdım. Camı, sigaramın külünü
dökebileceğim şekilde aralandırdım. Hazırdım. Son kez etrafıma baktım. Ardından
tereddütsüz bir şekilde gaza bastım. Bu refleksim, beynim tarafımdan kararlı
olduğumun vücuduma bir gönderimiydi. İlk 50 kilometre ne olduğunu pek anlamadan
geçti. Fakat ilerliyordum. İlerledikçe seçim yapmam gereken sapağa
yaklaşıyordum. Hala daha net bir karar vermiş değildim. Çorak bir arazide
ortalama bir hızla seyrediyordum. Az ötede sırt çantalı bir çocuk gördüm. Elini
yukarı kaldırmış, otostop çeker bir vaziyette yol kenarında dikiliyordu. Almam
gerekir mi diye düşündüm. Ter içinde olduğunu görünce yanaşıp, nereye
gideceğini sordum. Siz nereye gideceksiniz bayım dedi. Henüz bilmediğimi, fakat
40 kilometre sonra ayrılan yolda ya sağa, ya da sola sapacağımı söyledim. 40
kilometre ilerlemek benim için yeter de artar bile deyip arabaya bindi.
Sessizliğimi hiç bozmadı. Soluklanıp, çalan müziğe kendini verdi. Bir süre
sonra çocuğun arabadaki varlığını unutup kendi kendime konuşmaya başlamıştım.
Onunla konuştuğumu farz etmiş olmalı ki, bir iki kez karşılık verdi. Çocuğun
sesini duyunca bir anda şimdiki zamana geri döndüm. "Siyasetten ne kadar
da nefret etmişsiniz böyle, bayım" dedi.
"Bana
bayım demene gerek yok, ben senin şu an için yol arkadaşınım."
"Öyle
tabii. Siyaset diyordum, sizi epey bir germiş olmalı. İki saattir birçok kişiye
saydırdınız."
"Hiç
farkında değildim, kusura bakma. Bir an kendimden geçmiş olmalıyım."
"Hiç
sorun değil bayım. Pardon, yol arkadaşım."
Kısa
süreli konuşma bana iyi gelmişti. Tek başıma konuşmaktansa, yanımda arada tepki
veren biri belki de sadece tesadüften ibaret değildi. Seçmem gereken yol için,
sesli düşünmeye ihtiyacım vardı belki de. Tüm bunları kafamdan geçirdiğim
sırada, bir kez daha konuşmak için çabada bulundu.
"Tam
olarak nereye gidiyorsunuz?" dedi.
"Tam
olarak bilmiyorum."
"Nasıl
yani, nereye gittiğinizi bilmiyor musunuz, yoksa nereye gideceğinize henüz
karar vermediniz mi?"
"Bilmiyorum.
Karar da vermedim. Fakat bir taraf benim bir daha hiç duymamak, bir tarafsa bir
daha hiç konuşmamak anlamına geliyor. Sen olsa hangisini seçerdin?"
"Anlamadım."
En iyi
konuşmalarımı genelde en sevdiğim şarkılar çalarken yapardım. Arkama iyice
yaslandım. Güneş, gözlerimi almaya başlamıştı. Gözlüğümü taktım. Bir sigara
yakıp sol elime sıkıştırdım. Teybe uzanıp Dire Straits'ten Telegraph Road'u
açtım. Çocuğa uzun bir cevap vermeye hazırlanıyordum. Beni anlayacağından emin
değildim. Derdim de bu değildi. Konuşurken bir çözüm bulabileceğimi umuyordum.
İçimi boşaltıp, kendime karşı dürüst olabilirdim bu şekilde. Kafamı az sağa
çevirip, "Solculardan hep nefret ettim." dedim.
"Okuduğu
kitaplara, yaşamlarına, yaptıklarına hak ettiğinden fazla değer biçtikleri için
onları sevemedim. Çünkü onlar, yaptıkları her şeyi kutsallaştırırlar. Seni,
izlediği bir filmi kaçırmakla, dinlediği bir konsere gitmemekle eleştirirler.
Seni sığ olmakla suçlayıp zor duruma sokmak için fırsat ararlar. Dikkat et, bu
solcular her ortamda az para ödemek isterler. Paraları azdır, paylaşımı
savunurlar, ama tam tersini yaparlar. Hesap gelince çişe giderler. O bizim
yoldaşımız, bizden de bu kadar almaz derler. Yine de, o sıra çişe giderler.
Güzel bir kız görünce, bu hayata daha hakim olduklarını, kendilerinin hakkı
olduğunu düşünürler. Hep bir ispat çabası içindedirler. Sorgularlar, bir çözüm
ararlar, insanlığın kurtuluşunu hesaplarlar ama, hep kendi yararlarına olanı
yaparlar. Ağızlarının çok laf yaptığını sanırlar, bu sayede ortamdan sıkılınca
uzarlar. Kendilerini hep haklı görürler. En önemli özellikleri ise asla
dinlemezler. Karşıdakini hemen kalıba sokarlar. Ne söylersen söyle, boşadır.
Onların yaptığı çıkarım, onların hayat görüşü, felsefeleri hep en doğrudur.
Değişimden korkarlar. Hapsoldukları kalede güvende hissederler. Konuşturmazlar.
Hiçbir zaman konuşturmazlar. Hep ben konuşayım isterler."
"Peki
ya sağcılar?"dedi çocuk.
"Hayatım
boyunca sağcılardan da hep nefret ettim. Gördüğüm en cahil, en kapalı, en
köktenci, en muhafazakar insanlar onlar. Bir kez bile kontrol edemediğimiz
ülkeyi, bayrağı, dili, dini, geçmişi savunurlar. Aksini söyleyeni, gözünü
kırpmadan vururlar. Vicdansızlardır. Çok düşünmezler, çünkü bu daha önce
yapmaya alışık oldukları bir eylem değildir. Düşünenden korkarlar. Hayatları
boyunca hep kolayı elde ettiklerinden uğraşımı ve emeği hiçe sayarlar.
Kendilerinin yerine en yakınları gelsin isterler. Dünyanın en büyük yanlışı,
onlardan biri yaptığından dünyanın en büyük doğrusu olur çoğu zaman.
Kalabalıktan güç alırlar. Silah taşırlar. Sembollerini ezdirmezler.
Darbecidirler. Kontrol manyağıdırlar. Saçma sapan argümanlara sahiptirler.
İstedikleri olsun isterler. Geçinilmesi zor tiplerdir. Seni yıldırırlar. Onlara
katlanabilmek için seni, kulaklarını tıkamaya iterler. Bağırarak haklı
olacaklarını sanırlar. Sağır edene kadar bağırırlar."
Sözlerim
bittiğinde nefes nefese kalmış bir şekilde sadece yola bakıyordum. Yanımdaki
çocuk ise gözlerini bana dikmişti. Bir dal sigara istedi. Çalan şarkıyı başa
aldı. Rahatlamış gözüküyordu. Kendi arabasındaymış gibi davranmaya başlamıştı.
Söylediklerimden yola çıkarak benle bir kader birliği yapmış olabilirdi.
Söylediklerimden yola çıkarak bu adam sigarasız çekilmez demiş de olabilirdi.
Derin bir fırt çekti. Ellerini arabanın ön konsoluna doğru koydu.
"Siyaset..." dedi.
"Bu
ülkede siyaset bir insanın elleri gibidir. Ya sağdır, ya da sol. Ortası yoktur.
Bazen alternatif dersin, bazen başka bir yol, ama kabul etmezler. Solcu
değilsen sağcısındır, sağcı değilsen solcu. Tarafsındır, ya da bertaraf.
Seçeneğiniz yok gibi duruyor. Buna rağmen, yine de bir yönü seçecek durumunda
olmanız büyük ironi gerçekten de, bayım."
Bana
üstüne basa basa bayım demesine takılmıştım doğrusu. Ama söyledikleri,
yıllardır düşünüyor olmama rağmen ilk defa duyuyormuşçasına mantıklı gelmişti.
Konuşmamızın ardından uzun bir sessizlik oldu arabada. Yol olmaya devam
ediyordum ve nereye sapacağım umurumda değildi artık. Çünkü ben ne kulağımla
duyuyordum, ne de ağzımla konuşuyordum. O an fark ettim ki, üzerinde
ilerlediğim yolu da bir yere varmak için değil, kaçmak için kullanıyordum.
İşlevsellikleri, araçları, amaçları birbirine katmakta üstüme yoktu. Ben, nereye
saparsam sapayım yine aynı bendim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder